İstanbul Büyükşehir Belediyesi, zelzele sonrası kullanılabilecek en büyük lojistik merkezini Sultangazi Cebeci Mahallesi’nde açtı.
Açılışta konuşan İBB Lideri, Ekrem İmamoğlu, “Her bir kurum ne kadar güçlüyse, devlet o kadar güçlüdür. Kızılay Genel Müdürü ne kadar güçlüyse ne kadar güvenilirse, Cumhurbaşkanı da o kadar güçlü ve sağlam hale gelir. Devlet dediğin, vatandaşına karşı değil, afetlere karşı güçlü olur. Devlet, vatandaşına karşı gücünü gösteren değil, afetlere karşı gücünü gösteren ve hazırlıklı olduğunu hissettiren, hepimiz için kutsal bir yerde durur” sözlerini kullandı.
Maraş merkezli zelzeleler hasebiyle millet olarak acılı bir periyodun içinden geçildiğini belirten İmamoğlu, konuşmasında şunları söyledi:
“Yaşadıklarımızdan ders almak, ders çıkartmak ve sürecin ileride öbür acılara vesile olmaması ismine önlemli olmak, tahminen bugünün en kıymetli mottosu olmalı. Günü kurtarmaya değil, durumu yönetim etmeye değil, geleceği kurtarmaya dönük adımlar atmanın vakti geldi, geçiyor bile. O bakımdan çok boyutlu tahlillere dönük bir süreci tasarlamak zorundayız. Bu kararlılığa son derece gereksinimimiz var. Lojistik merkez çok kıymetli. Tuzla’da da güçlü bir lojistik merkezini İstanbullularla buluşturacağız. Bu alanlarımız, bilhassa sarsıntıya dayalı bir devrin yönetilmesinde çok üst düzeyde işlevler sağlıyor. Bu cins yatırımları önemsediğimizi, her attığımız adımda ‘Çoklu faydayı nasıl sağlayabiliriz’i aradığımızı buradan belirtmek isterim.
DEPREME GÜÇLÜ KENT VAR ETMEK İSTİYORSAK EKONOMİMİZ GÜÇLÜ OLMAK ZORUNDA: Sarsıntının yaralarını süratli ve kalıcı olarak sarmak istediğimizden bahsettim. Böylesi bir süreci şayet sağlamak istiyorsak, belirli şartları da paralelinde kesinlikle hayat geçirmek zorundayız. Örneğin; ekonomimiz güçlü olmak zorunda, şayet sarsıntıya karşı güçlü bir kent, sağlam bir ülke var etmek istiyorsak. Yeni afetlere hazırlıklı olmak istiyorsak, devletimizin çok güçlü olmak zorunda olduğunu hepimiz biliyoruz. Devletin güçlü olmasının elbette altyapısı var; kurallarıyla, kurumlarıyla, bütün idari yapısıyla devletimizin güçlü olması. Bu zinciri oluşturan halkalardan sadece birini güçlendirip, başka halkaları ihmal ederseniz, bütün zinciri zayıflatmış olursunuz. En kritik anda bu zayıflık ortaya çıkar ve büyük bedeller ödetir. Onun için, ‘Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür’ derler. Devlet de tam da bu türlü tanımlanmalıdır. Devlet bir kurumlar zinciridir, halkaların birbirine eklendiği ve asla zayıf bir halkasının olmaması gerektiği bütüncül bir tertiptir.
DEVLET, EN ZAYIF HALKASI KADAR GÜÇLÜDÜR: Her bir kurum ne kadar güçlüyse, devlet o kadar güçlüdür. Kızılay Genel Müdürü ne kadar güçlüyse ne kadar güvenilirse, Cumhurbaşkanı da o kadar güçlü ve emniyetli hale gelir. Bu çok değerlidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de birebir kavrama sahiptir. Biz ne kadar güçlüysek, devletimizi de o derece güçlendiren bir düzeneğin kıymetli bir modülü oluruz. İşte AFAD Genel Müdürü ya da AFAD süreci ne kadar işinin ehli bir biçimde yönetiliyor ve bir sisteme sahipse, evet, Cumhurbaşkanı da işte o kadar işinin sahibi ve güçlü olarak hissedilir. Devlet zinciri böyledir. Devlet, en zayıf halkası kadar güçlüdür. Biz, bu bütüncül tertip şemasına, inanınız her evresinde, her boyutunda bu türlü bakıyoruz. Büyükşehir Belediyemize de bu türlü bakıyoruz. Devlet dediğin, vatandaşına karşı değil, afetlere karşı güçlü olur. Devlet, vatandaşına karşı gücünü gösteren değil, afetlere karşı gücünü gösteren ve hazırlıklı olduğunu hissettiren, hepimiz için kutsal bir yerde durur. Devlet; krizlere, sıkıntılara karşı güçlü olur.
TÜRKİYE, EKONOMİYİ ZAYIFLATAN BİR HASTALIK YAŞIYOR: Türkiye, ne yazık ki ekonomiyi zayıflatan, devletimizi güçten düşüren bir hastalık yaşıyor. Bu çok değerli. Bizim bunu daima birlikte yükseltmemiz, bu zayıflıkları gidermemiz, devletimizi yükseltmemiz ve güçlendirmemiz kural. Bizi, evet ne yazık ki sarsıntı yıktı, lakin bu hastalıklar, bu eksiklikler de inanınız o derece bizi üzdü, canımızı sıktı, hayal kırıklığına uğrattı. Bunu daima birlikte gidermeliyiz. Sorunu ve sorumlularıyla birlikte tahlil edip, daima birlikte gidermek zorundayız. Ancak şu tahlili de yapmak durumundayız: Devletimizin yaşadığı en değerli sorun, tüm gücü tek elde toplarsanız, tek merkezde toplarsanız işte temeldeki hastalığı ve berbatlığı oradan başlatmış olursunuz. Kurumunuzun içerisindeki her bireye olan inancınızı, inancınızı, bir düzenekle, bir sorumluluk ağıyla, bir kurumsallıkla güçlendirmemiş iseniz, sorun oradan başlar. Tek elde, tek beşerde, tek bireyde toplanan güç, aslında hastalığın başlangıcıdır. İşte zelzele sürecinde yaşadığımız sıkıntıların bütününe baktığımızda, en düşünceli anları karar verememe düzeneklerinin işlediği o sıkıntıların başladığı kavşakları tam da bu kimlikte ve bu prensiplerde yaşar ve görürsünüz.
HASTALIĞIN PANZEHİRİ GÜÇLÜ DEMOKRASİ: Aslında devletin tüm gücünü tek elde, tek merkezde toplanma ya da toplama hastalığının panzehiri var mıdır? Vardır. İsmi nedir? Güçlü bir demokrasidir. Liyakattir. İşi, işinin ehline bırakma kavramıdır. Güç ve yetkinin, o bütüncül bir tertip şemasının içinde bulunan her kademe tarafından paylaşılmasıdır panzehiri. İşte bu hastalığın ilacı bireyler değil, iş birliği ve ahenk içerisinde çalışan kurumların varlığıdır. 14 Mayıs sonrasında ortaya koymamız gereken düzgünleştirme atılımının ve ayağa kaldırma atılımının temel prensibi bu olmalıdır, bu olacaktır. Kesinlikle güçlü ve liyakatli bir süreci, memleketimize süratlice kazandırmak zorundayız. Memleketimizin her kademesindeki insanımız pahalıdır. Valilerinden genel müdürlerine, bürokrasinin her kademesindeki beşerler kıymetlidir. Zira bu millet, bu devlet, milyonlarca insanımıza emek verdi. Okuttu, eğitti, yurtdışına gönderdi, iş tecrübeleri kazandırdı.
ÇALIŞTIĞINIZ İNSANLARIN ÜSTÜNE BASARAK TANIMLADIĞINIZ DÜZENEK HER TÜRLÜ RİSKE HAMİLEDİR: Hayatta kendimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni yönetirken en fazla varlıklı hissettiğim anlardan birisi, 90 bin çalışanla birlikte olduğumun, o insanların varlığının bende yarattığı inanç duygusudur. Her birisine kendi karakteriyle, kendi birikimiyle, kendi liyakatiyle onlara duyduğum sonsuz inancın bana kattığı güç, apayrıdır. Zira her insanın kendi özel ömür haritasında, seyahatinde edindiği muazzam tecrübelere hak ettiği saygıyı, hak ettiği ihtimamı, hak ettiği fırsatı verdiğinizde size asla yanlış bir yol oradan çıkmaz. Fakat siz, çalıştığınız insanları üstüne basarak ve yalnızca sizin sözünüzün geçerli olduğu bir süreci, mekanizmayı tanımlarsanız, inanınız o sistem her türlü riske hamiledir. İşte memleketimizi ve kurumlarımızı bu hastalıktan hemen kurtarıp, memleketimizi ve devletimizi, bu hoş cennet vatanın insanını da ayırt etmeksizin, doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine, ömür biçiminden etnik kökenine, her türlü zenginliğiyle birlikte kabul eden bir mekanizmayı var ettiğinizde, bu hoş, bu cennet vatanın derinliği, zenginliği dünyada apayrı bir yere eriştirir 86 milyon insanını.
14 MAYIS’TAN SONRA İDARE ANLAYIŞI DEĞİŞECEK: İşte ben onun için diyorum ki, Türkiye’nin her yerinde güçlü bir iş birliğini inşa etmek, büyük bir sorumluluğumuz. 81 vilayetinde güçlü bir iş birliği, belediyesinden hükümetine güçlü bir iş birliği ne kadar hoş olur o denli değil mi? ‘Sen, ben’ demeden, ayrım yapmaksızın, siyasi partileriyle bölmeksizin, bölünmeksizin bir ortada çalışabilmeyi; kazmasıyla küreğiyle, dozeriyle eskavatörüyle, aklıyla, bilgisiyle bir ortada çalışabilmenin faziletini göstermenin bizi nereye taşıyabileceğini varın siz hesap edin. Hükümetiyle belediyesiyle, birebir maksada odaklanmış güçlü bir devlet düzeneğiyle, Türkiye’nin dört bir yanında bütün problemlerin üstesinden nasıl gelebileceğini daima birlikte varın siz hesap edin. İşte 14 Mayıs’tan sonra değişecek idare anlayışıyla birlikte, afete hazırlık konusunda İstanbul’da attığımız ve atacağımız adımlarla birlikte, çok daha süratli hayata geçirerek kurumları bütünleştirerek, birleştirerek, bir ortada düşünerek, bir ortada sıkıntıları süratli bir biçimde çözme çabası içinde, amasız, fakatsız, dönüp, ‘Acaba o ne diyor’ diye bakmadan, üste bakıp, ‘Acaba ne diyecek’ diye beklemeden, ona verilen yetkilerle, aklıyla, bilgisiyle hareket eden bir düzeneğin bizleri ne kadar tehlikelerden koruyacağını, aydınlık bir geleceğe taşıyacağını varın siz hesap edin.
SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA SONSUZ GÜVENİYORUZ: Bu aydınlık ana erişmek için, açık ve net söylüyorum, her vakit da söyledim, bir nefer olarak söylüyorum ki; o güne kadar durmak yok, dinlenmek yok. Çok çalışmak var, milletimize hak ettiği bir ortamı kazandırmak var. Ben, bu yolun yolcusuyum. Elbette ki bu yola, milletimizi davet ediyoruz. Biz, çok değerli Genel Liderim, Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na sonsuz güveniyoruz. İşte bu kararlılıkla, yaptığımız her işte, bizi bekleyen her afeti göz önüne alarak adımlar atacağız, projelerimizi ona nazaran şekillendireceğiz. Başta İstanbul’umuzu ve ülkemizin her kısmını, afete karşı dirençli ve güçlü hale getirmek için büyük bir seferberlik yürüteceğiz. Sarsıntının var olduğunu hepimiz biliyoruz. Lakin zelzelenin, afetin tek başına insanlarımızı öldürmediğini de bilmek zorundayız. Evet; sarsıntı bir yazgıdır. Ancak insanlarımızı öldüren binaların varlığı, bir mukadderat değildir. Onu biz ne yazık ki beşerler olarak ellerimizle yaptık. Yanılgılarımızdan döneceğiz, eksiklerimizi gidereceğiz. Ve bundan sonra kusur yapılmasına da fırsat vermeyeceğiz.” (HABER MERKEZİ)