Çok uzun süren bir iktidar deneyiminin son dönemecinde sistem önemli doğum sancıları çekiyor.
‘Eskinin ölmeye yüz tuttuğu’ ve ama ‘yeninin şimdi doğamadığı’ bir sürecin içindeyiz.
İşte yaşanılan buhran bu. Türkiye’nin yaşadığı kriz. Halkın siyasete azalan ilgisinin sebebi de. Doğum uzun sürdüğü için artan sancının müsebbibi.
Bugünlerde Gramsci okuyorum, yine.
“Hegemonya”, “rıza üretimi” ve “organik aydın” üzere kavramlar üzerine bizleri düşündüren ve aydınlatan Gramsci.
Uzun ve baskıcı iktidarın oluşturduğu bir hegemonya var. Bunun iktisada yansıması çok olumsuz oldu. Toplum çıkış arıyor.
Şu anda kararsızların oyu toplam seçmenin üçte biri. Adres arayanlar. Gramsci’nin tabiriyle ‘modern prens’ bekliyorlar. Halka dönük siyaset yapan TÜRKİYE’Yİ BİRLEŞTİRECEK BİR SİYASAL GÜÇ bulunabilir mi?
Bu bir kişi değil, kişilik. Kimlik. Bir ideoloji. Takım.
İktidar partisinin kıssası eskidi, takımları yoruldu. Yeni kıssa yazması lazım. Sıkıntı. Fakat deniyor.
Sadece iktisat değil sorun, daha çok adaletsizlik. Hem toplumsal hem de isimli hem de ekonomik adaletsizlik.
Ana muhalefet kendi içinde yenilenme yaptı; o da yeni statüko kurma telaşında. O da sancılı sürecin içinde. Taşları yerine oturtabilecek mi?
Dünya da tıpkı durumda. Nizam değişiyor. ‘Eski öldü’ ‘yeni şimdi doğmadı. Yeni global sistem kurulmak zorunda. ABD’ye baksanıza. Trump’ın tekrar kazanması neyin nesidir? AB desen eski gücünden çok uzak. Bilgelik üretemeyince olmuyor. E bilgeliği takımlar üretecek önder temsil edip taşıyacak. Bakın Türkiye’ye.. Avrupaya.. Dünyaya.. Var mı?
Fakat bu bu türlü gitmez. Gitmeyecek.
‘Yeni’, doğacak. Sorun bunu kimin gerçekleştireceği. Kitlelere umut verecek, onları örgütleyecek, harekete geçirecek ‘Modern prens’ kim olacak?