Ezhel: Sanata ve gençliğe karşı açılmış bir savaş var

Ezhel, şarkıları dijital platformlarda en çok dinlenen sanatçı. Yaptığı her şarkı, içinde olduğu her proje, sektörün tabiriyle adeta “patlıyor”. Çok geniş bir skalada milyonlarca dinleyiciye ulaşan sanatçı, hem müziğinin evrensel standartlarıyla hem de gerek aşk ve gündelik hayat temalı şarkıları gerekse kimi şarkılarında sözünü hiç sakınmadan ortaya koyduğu protest tavırla kendi tarzında müzik yapan birçok müzisyenden de ayrılıyor.

Bir süredir Almanya’da yaşayan ve çalışmalarına orada devam eden Ezhel, bir “dünya sanatçısı” olacağına inanıyor. Bunun için çalışmalar da yapacağını dile getiren sanatçı, “Ancak Türkiye’ye vermem gereken şeyler var, ondan sonra dünyaya açılacağım” diyor.

Ezhel ile müziğini, beşinci yılını kutladığı Türkçe rap’in köşe taşlarından ‘Müptezhel’ albümünü, Türkiye’deki konser yasaklarını, Kürtçe ile ilişkisini ve kadın rap sanatçılarını konuştuk.

Çok genel bir soruyla başlayacağım: Özellikle son dört, beş yıldır Türkiye’deki dinlenme listelerinin zirvesindesiniz. Tebrik ediyoruz tabii, biz de severek dinliyoruz. Neye bağlıyorsunuz bunu?

Uzun yıllar boyu Türkçe pop zirvedeydi, bir müzik janrı olarak. Ama sanırım son yıllarda insanlar üzerindeki etkisini yitirmeye başladı, hep aynı konular, aşk, sevda, o tarz… Gençlik yeni bir şey arıyordu. Soru bana yönelik ama genel olarak Türkçe rap, gençleri etkisi altına almış durumda. Bunu da gençliğin başka şeyler arayışına bağlıyorum; hayatla ilgili farklı şeyler duyabildikleri şarkılar, cesur sözler içeren şarkılar… Çünkü bir sanat eserinin sevilmesi, insanın o eserde kendinden bir parça bulabilmesiyle alakalı biraz da. Biz çok gündelik hikâyeler ve samimice duygularımızı anlattığımız için dinleniyor olabiliriz diye düşünüyorum. İnsanlar, bir şekilde kendileriyle özdeşleştirebiliyorlar.

‘POP MÜZİK TIKANDI’

Pop müziğin buna cevap vermediğini düşünüyorsunuz yani?

Bir süredir tıkandığını düşünüyorum. 90’larda daha renkli, daha samimiymiş. Ben o 2000’ler 2010’lar döneminde popun insanlardaki bu talebe cevap veremediğine inanıyorum.

Bir yandan da sanırım gençlerin protest duyguları, söyleyecek sözleri var ve popüler müzik ona cevap veremedi, o yüzden de bugün kimle konuşursak konuşalım protest müziği büyük ölçüde rap ve hip-hop sürdürüyor diyorlar.

Evet, doğru kesinlikle, bu da sebeplerden biri.

‘MÜZİK, TÜRKİYE’DE ABLUKA ALTINA ALINDI’

Böyle bakınca aslında siz de liriklerinizde çok “protest” duran bir sanatçısınız. Tavrınızla, duruşunuzla da öylesiniz ve bununla ilgili bir sürü şey de yaşadınız. Şimdi yurt dışında olmanızın bir sebebi de bu sanıyorum?

Buraya ‘topuklayarak’, kaça kaça, koşarak değil de daha çok imkânım var, işimi geliştirebilirim, yurt dışına taşıyabilirim, Türkiye’de yaptığımı burada devam ettirebilirim diye geldim. Daha rahat bir atmosfer olması, kendimi daha rahat ifade edebilecek olmam nedeniyle… Bir de Türkiye, sanatsal olarak kurudu bayağı. Sanatçılar gelmiyor artık, konsere bile gelmiyorlar. Eskiden konser diye bir şey vardı, müzik abluka altına alındı.

Bunların etkisi var tabii ama bir iltica gibi de gelmedim. Tamamen iş yapmak için. Burada da Türkiye’nin çok büyük bir kültürel etkisi, bir Türkiye diasporası var. Biraz bunları da deneyimlemek, görmek için geldim. Ama Türkiye’deki o boğulmanın, sanatsal olarak çöken sisin etki alanının dışına çıkmak istediğimi de söyleyebilirim.

Peki orada olmanın işinize etkisi oldu mu?

Kesinlikle oldu.

Ne gibi?

Başta dediğim gibi, Türkiye’ye gelen sanatçı sayısında bir azalma olduğu için burada, özellikle Berlin özelinde söyleyeyim, çok fazla sanatçıyla tanışma imkânım oluyor. Stüdyolar, ekipmanlar, müzisyenler… Hepsinde bir kalite durumu var tabii, kendimizi daha iyi duyabildiğimiz, hem teknik olarak hem de manevi olarak denk geldiğimiz sanatçı çok. Böylece ilham alabileceğim şeyler de çoğaldı.

Ayrıca insanın kendisine, “challenge”, yani yeni zorluklar edinmesi her zaman iyidir. Buraya geldim, Almanca öğreniyorum, yeni şeyler tanıyorum, yeni kavramlar öğreniyorum, o yüzden kesinlikle işe yarıyor.

Orada çok sayıda konser veriyorsunuz. Kimdir dinleyiciniz? Diasporadan belli bir kuşak tabii ki sizi yakından takip ediyor, onu tahmin ediyoruz ama Avrupalı dinleyiciniz var mı? Ya da orada olmanızın bir Avrupalı dinleyici kitlesinin oluşmasına katkısı oldu mu?

Evet, dediğiniz gibi, yeni kuşak diaspora dinleyicisi var. Bu kuşak, konsere gelirken Alman veya yabancı arkadaşlarını da getiriyor, Türk olmayan arkadaşlarını. Burada çalıştığım yabancı sanatçılarla yaptığım çalışmalar sayesinde, o sanatçıların hayran kitlesi de konserlerime gelmeye başladı. Yabancı kitle de yavaştan oluşuyor. Sonuçta sosyal medyada da görebiliyoruz bunu. Bir de buradaki konserlere Türkiye’den gelen çok insan var. Özellikle Amsterdam konserimizde salonun yarısının Türkiye’den geldiğine yemin edebilirim. Kanıtlayamam ama yemin edebilirim (gülüyor).

”EZHEL TURİZMİ’ GİBİ BİR ŞEY OLDU’

Konser için mi gelmişler?

Evet evet. Yarısı hadi öğrenciler olsa, yarısı hâlihazırda Amsterdam’da yaşayanlar olsa, kesinlikle gelen diğer yarı tamamen Türkiye’den bir tatil, tur gibi gelenler. Hani, turlarda bir paket olarak verirler ya sana, bu da böyle ‘Ezhel turizmi’ gibi bir şey olmuştu (gülüyor). Çok hoşumuza gitti.

Aslında ilk soruya yanıt verirken satır arasında söylediniz, bir yandan da yurt dışına açılmak için bir vesile orası. Bununla ilgili özel bir şey yapıyor musunuz? Dünyadan pek çok sanatçıyla birlikte çalışıyorsunuz, özellikle Almanya’ya gittikten sonra bunların arttığını da gördük. Ama bunu bir proje gibi mi tasarlıyorsunuz; “Ben artık gerçekten dünyaya açılan, Türkçe bilmeyenlerin de tanıdığı, dinlediği bir rap sanatçısı olacağım” diye düşünüyor musunuz?

Kesinlikle hem düşünüyorum hem istiyorum, yapabileceğime de inanıyorum. Hatta biliyorum diyebilirim. Sadece çok az bir zamana daha ihtiyacım var. Türkiye’ye biraz daha zaman harcayacağım, bir şeyler olsun; ondan sonra yüzümü tamamen dünyaya döneceğim.

Rap dünyası gergin bir dünya mıdır? Siz bunun biraz dışındasınız ama rap dünyasına baktığımızda bir yandan dayanışmalar, ortak çalışmalar olsa da sözlere de yansıyan bir gerginlik var sanki. Herkesin birbirine diss atması, bunu anlatırken bir başkasına cevap vermesi… Böyle bir dünya mıdır bu?

Şöyle diyebilirim, yani evet rapçiler kendi arasında didişebilir ama dışarıdan rap’e bir laf söylendiğinde hemen herkes birleşiyor, “Hop, sen rap’e dil uzatamazsın,” falan gibi (gülüyor). Bu hip-hop kültürünün içinde olan bir şey, rekabet, didişme, ‘battle’ dediğimiz karşılıklı bir kapışma… İnsanların fiziksel kavgadan uzaklaşmaları için çıkmış bir şey bu kültürün içinde. Sokaklarda, varoşlarda çok fiziksel kavga olurken, bu kültür oluşunca insanlar dans kapışmalarına gitmiş ya da rap olunca bunu sözlü atışmalara çevirmiş. Onun için de bir barış fikri var.

Gerginlik bir nebzeye kadar olabilir, bu kültüre ait bir rekabet duygusu var. Bazen, “En iyi ben bilirim bu işi, sen bilemezsin, sen kimsin!” ya da -muhafazakâr rapçiler mi diyeyim, hip-hop muhafazakârları var- “Hayır, bu kültür şöyle olmalı, siz bunu yanlış yapıyorsunuz” diyenlerden de kaynaklanıyor.

Rap, ayrımcılığa maruz kaldığı ve kenetlenmek zorunda kaldığımız için eskilerden birbirini tanıyıp da birbirine gerginlik yapan olacağını düşünmüyorum. Ama bunlar da olabiliyor. Tabii bir de genel insanlık hâli, kıskançlık, birisinin başarısına gıcık oluyor… Bir çocuk çıkıyor yeni, genç… Adam on tane albüm yapmış, morali bozuluyor, çocuk bir tane şarkı yapmış, “Ulan,” diyor “Ben o kadar iş yaptım, bu bebe de nereden çıktı?”… Bunlar basit aslında, o kadar da gergin değil yani ortam.

Biraz da oyun gibi zaten, “Bu işin kültüründe bu var” diye bilerek yapıldığı da hissediliyor.

Evet evet, atışma kültürü.

Berlin’de yaşayan Ezhel, Gazete Duvar’dan Mahmut Çınar ile konuştu.

‘Müptezhel’ albümünüzden sonra dinleyici kitleniz genişledi, bir yandan yaptığınız işin hakkı veriliyor ama diğer yandan da “Çok piyasa işi yapmaya başladı” türünde eleştiriler geliyor. Var mı böyle size yansıyan eleştiriler? İkincisi, siz bu duruma ne diyorsunuz? Yaptığınız işlerde bir değişim var tabii, daha reggae, belki daha kolay dinlenebilir şeyler de yapıyorsunuz. Bu piyasa kaygısıyla yaptığınız bir şey mi?

Neyin eleştiri olduğunu artık anlayamıyorum. Bir müzik yaparken piyasa kaygısıyla yapmam. Bir şey piyasa kaygısıyla yaparsan piyasa olmaz, öyle bir dünya yok. Ben her zaman, o an ne hissediyorsam o şekilde yapıyorum. Şöyle anlatayım: İnsanlar autotune efektleri kullanıyorsun diye eleştiriyor, “Hayır, ben seni eskisi gibi dinlemek istiyorum” diyor. Eskisi gibi bir şey yapıyorsun, bu sefer de, “Ama bu onunki gibi olmamış” diyor. Artık eleştirileri dinlemeyi tamamen bıraktım. Çünkü yapıcılığa dair hiçbir şey yok. Ben insanların kolay dans edebileceği bir ritimde bir aşk şarkısı yaptım diyelim. Hani piyasada müzik buysa. Ama bunu bu kaygıyla yapmıyorum dediğim gibi, stüdyoya gidiyorum, o an bir beat çalıyor, altyapı benim hoşuma gidiyor, ben üstüne bir şeyler yazmaya çalışıyorum.

Piyasa kaygısı olarak algılanmasını da anlıyorum. Evet, bazen öyle eleştiri alıyorsun ama hiç piyasaya uymayacak, sert muhalif sözleri olan bir şey yaptığımda, o şarkı popüler olursa yine piyasaya yapmışsın gibi eleştiriliyorsun. Bir müzik faşizmi de var dediğim gibi. “Ezhelciğim, sen protest şarkı mı yapıyorsun? Hep protest şarkı yapmak zorundasın” gibi bir şey oluyor. O zaman da muhalifliği sömürüyorsun ya da bunu bir meslek haline getiriyorsun. Veya işte sürekli aşk şarkısı yapan birisi, protest şarkı yapınca, örneğin Tarkan’ın ‘Geççek’ örneğini vereyim, sen niye protest şarkı yapıyorsun bilmem ne…

Bence toplum da bilmiyor neyi eleştirmesi gerektiğini (gülüyor). Dediğim gibi, bunun formülü yok. Bir şeyi tutsun diye yaparsan, tutmasının imkânı yok. Müzik işinde formüllerle çalışamazsın. Tutmaz formüller, belli bir yere kadar seni getirebilir ama matematiksel bir yönü yok bu işlerin.

‘TARKAN’IN ‘GEÇÇEK’ ŞARKISI AÇIKÇA PROTEST’

‘Geççek’ örneğini verdiniz; siz de onu ilk duyduğunuzda protest bir hava sezdiniz mi?

Kesinlikle, kesinlikle. Kimsenin yanlamaya ihtiyacı yok, bayağı protest yani, nereye gittiği belli (gülüyor).

‘KÜRTÇE RAP YAZDIM’

Geçen gün canlı yayında yine bir Kürtçe kılam söylediniz. Arada yapıyorsunuz bunu, bir şeyler kaydedip paylaşıyorsunuz. Kürtçe biliyor musunuz, yoksa bunları ezberliyor musunuz?

Ankara’da yaşarken kursa gittim, Kürtçe kursuna. Beginner seviye bir Kürtçem var ama biliyorum diyemem, çok yüzeysel, çok başlangıç seviyesinde. Ama dinlemeyi çok seviyorum, Kürt müziğini çok seviyorum.

Kimleri dinliyorsunuz? Özel olarak dinlediğiniz birileri var mı?

Eski kayıtları çok seviyorum. Eski dengbejlerin, stranbejlerin kayıtlarını dinliyorum.

Bir Kürtçe şarkı yapmayı düşünüyor musunuz peki? Hani Instagram’da çalıp söylemenin dışında, belki bir düet?

Tabii, neden olmasın, çok isterim. Kendim evde bir kere Kürtçe rap yazdım, ama tabii çok basit. Bilenlere de bir sormam lazım, belki yardım alabilirim. Ama çok isterim özellikle bir düet, bir kayıt neden olmasın. Çok güzel olur. Sadece tam o insanı bulamadım beraber çalışacak. Çok doğal gelişen şeyler. Dediğin gibi, bir formülü yok.

‘KONSER YASAKLARI KÜLTÜREL BİR SAVAŞ’

Konser yasakları gündemde son zamanlarda biliyorsunuz, özellikle son haftalarda bir gerekçe dahi göstermeye gerek duymadan iptal ediyorlar konserleri. Bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?

Tabii ki. Aslında diyecek çok şey var, neyin ne olduğu da belli. Sanki adeta kültüre karşı, sanata karşı, gençliğe karşı, eğlenceye karşı açılmış bir savaş olduğunu düşünüyorum. Çünkü sanat oldukça insanların ufku açılacak, gençlerin rahatlayacak bir şeyi olacak. Zor günlerden geçiyor zaten herkes ekonomik olarak, koronasıdır bilmem nesidir. Bu yapılanın tamamen kültürel bir savaş olduğunu düşünüyorum. “Hepiniz bizim istediğimiz gibi yaşayacaksınız ya da yaşayamayacaksınız”ın savaşı.

Bize bunu yasaklayanları destekleyen insanların bile böyle düşünmediğini düşünüyorum. Tamamen radikal bir azınlığın bütün ülkeye çektirdiği bir çile yani. Bence iktidar kendi sanatını bir şekilde çıkartamadığı, kendi sanatsal/kültürel bir güçleri olmadığı için en ufak sanatsal ve kültürel şeyi de bastırmaya çalışıyor. Bu zaten hep böyle; “Bizde yoksa sende de olmasın, ben eğlenmiyorsam sen de eğlenme, ben bunu yaparsam cehenneme gideceğim sen de gitme” demiyor ama orada, “sen de yapma” diyor. “Bak kardeşim sen de cehenneme gitme” falan değil, bu dünyada yapma onu diyor, ben istesem de istemesem de. Yani ne diyeyim… Sanat, güneş gibi balçıkla sıvanmayan ya da su gibi, bir şekilde çatlağını bulan bir şey. Yasaklayarak bir günü kurtarırsın ama o bir noktada başka şeylerde açığa çıkar. Sanatı buradan kapat oradan çıkar.

Rap müziğin neden çok dinlendiğini anlatırken “Türkiye’de gençliğin isteklerine, ihtiyaçlarına cevap verdi” dediniz. Şimdi bunu tersten sorayım: Rap müziğin yükselişi Türkiye’de gençlik kültürünü nasıl etkiledi?

Gözlemliyorum etkilendiklerini. Daha ergenken biz rap dinliyorduk, bizim gibi çok insan yoktu çevremizde, biz azınlıktık. Şimdi baskın kültüre dönüştü rap, hip-hop kültürü gençler arasında. Çok mutlu oluyorum çok uğraştığımız için, keşke on yaş genç olsaydım da, ben de bu döneme denk gelseydim çünkü biz çok uğraştık kabul görebilmek, kendimizi kabul ettirebilmek için. Çok dalga geçiliyordu.

Ha, gençler üzerindeki etkisi… Şimdi çok yüzeysel olarak dinleyenler de var bizim yaptığımız rap’i ama hip-hop’ı kültür olarak araştırırlarsa çok faydalı olacağını düşünüyorum gençlere. Çünkü hip-hop bir kültür, bir derya deniz, içinde bir sürü element var. Biraz daha bilinçli dinlerlerse gençlere olumlu etkisinin olacağını düşünüyorum. Ben de mesela rap yaptım, bir başarı elde ettim ama hayatımın birçok farklı alanında da başarılar elde ettim. Bunları da dünyaya hip-hop penceresinden baktığım için edindiğimi düşünüyorum. Hip-hop’ın bana kattığı belli felsefeler, belli bakış açıları yüzünden olduğuna inanıyorum. Bu müziğin gençlerdeki etkisini çok seviyorum. Daha enerjik bir gençlik görüyorum. Rap’te protest bir yan olduğundan bunu gençlerin kavradığını düşünüyorum. Kendilerini özdeşleştirip belki bir politik farkındalığa bile evrilebiliyordur.

Türkiye’de bir toplumsal değişim/dönüşüm olacaksa gençlerin aktif olduğu bir dönüşüm olmak zorunda çünkü çok geniş bir nüfus. Bu müziğin, sizin müziğinizin de bunda etkisi olacaktır diye düşünüyorum, bilmiyorum fazla mı misyon yüklüyorum ama…

Çok isterim öyle olsun (gülüyor).

‘Müptezhel’ albümünüzün beşinci yılını kutluyorsunuz. Bu albümün sizin müziğiniz açısından bir dönüm noktası ya da o müziğin evriminin köşe taşlarından biri olduğuna dair yorumlar var. Ki o müziği baştan sona dinlediğinde zaten anlıyorsun, sonrasının da habercisi olan bir albüm deniyor. Sizdeki anlamı ne bu albümün?

Çok büyük bir anlamı var çünkü debut albümüm, ilk albüm. Çok sıkıntı oldu yapım aşamasında, çok uğraştık. Çok fazla maddi kaybı var, sıfırdan değil eksilerden gelip yaptık bu albümü. Hem de kendimi en iyi ifade edebildiğim toplu işim olarak görüyorum. Bir yandan da Ankara’ya ait bir albüm olarak görüyorum, ne kadar ülke çapında etki yapsa da bir şekilde o Ankara ruhunu taşıdığı için çok seviyorum.

Mesela üç senedir Berlin’deyim. Burada bir albüm yaptığım zaman, şarkılarımda ne kadar Ankara desem de, bir Berlinli oldum yani. Ne kadar Ankara taşıyabilir ki artık şarkılar, öyle düşünün. ‘Müptezhel’, bir yandan bana Ankara’yı hatırlatıyor. Bir sürü hikâyesi var, yaparken çektiğimiz sıkıntılar; o sırada hiçbir şeyimiz yok, çalışmıyoruz, işsiziz, her şey para… Onu kaydetmek para, bunu kaydetmek para. Zaten artık stüdyolara gitmiyorduk, stüdyolar bizi istemiyordu, bırakın para ödemeyi rapçiyiz diye almıyorlardı gittiğimiz profesyonel stüdyolar. “Hadi ya, sizle mi uğraşacağız…” diyorlardı. O yüzden biz de evimizin salonuna kurup kaydettik şarkıları, bu nedenle de bendeki anlamı büyük.

Kendisinden sonra o albümün müzikal bir etkisi de oldu, o albümdekine benzer şarkılar yapılmaya başlandığını gördük. Sizin kişisel hikâyenizdeki yerinin dışında böyle bir özelliği de var.

Bir emsal olmuş olabilir. “Türkçe bunu yapabiliyoruz aslında, yapılabiliyormuş,” olduğu için belki insanlar daha bir şevkle “Aa bunu ben de yapabilirim” demiş, bir ilham olmuş olabilir.

Türkçe rap yapan kadınları dinliyor musunuz?

Evet, dinliyorum.

Peki, ne düşünüyorsunuz, nasıl sizce orada durumlar?

Bence daha da çoğalması lazım.

Başarılı buluyor musunuz örnekleri?

Buluyorum, başarılı buluyorum. Tek takıldığım şey, sayılarının azlığı, daha fazla olması lazım. Biz ne kadar değiştirmeye çalışsak da, şu an hâlâ mizojinik rapler bile var. Ondan dolayı, rap dünyasında kadın bir tık geride hissedebiliyor kendisini. Yani bazen şans da az veriliyor. Mesela rapçilerden bahsederken, kadın rapçi aklına bile gelmiyor. Böyle bir ayrımcılık olduğunu fark ettim, ben bile yaptım bunu çünkü. Uyarıldım sonra, ‘Sercan, bak hiç bunu demiyorsun’ diye. Bu doğru. Onun dışında, şu an yapan herkesi başarılı buluyorum, destekliyorum.

‘KADIN BİR RAPÇİYLE DÜET YAPMAK İSTERİM’

Bir düet olabilir mi bir kadın rapçiyle?

Tabii. Çok isterim. Yine aynı şeyi diyeceğim, formülü yok bunun, biraz doğal gelişiyor. Benim çalışma tarzım bu gerçi, doğal gelişsin istiyorum. Denk gelince oluyor bir şeyler, insan olarak enerji tutunca müzikal olarak da devam ediyor. Bugüne kadar çalıştığım bütün arkadaşlarımla o şekilde çalıştım.

En son şunu sorarak bitireyim: Nasıl geçiyor orada bir gününüz? Neler yapıyorsunuz?

Çok değişken olabiliyor. Bazı günler hiçbir şey yapmamayı çok seviyorum, sabah kalkıp evden hiç çıkmayayım, telefonu kapayayım. Berlin’de her zaman hava güzel olmuyor tabii, bahar olduğu zaman parka gidiyorum. Onun dışında stüdyolara gidiyorum. Arada spor yapmaya, Almanca öğrenmeye çalışıyorum. Evde müzik yapmaya çalışıyorum. Bir haftam aslında böyle, her gün bunlardan birini yapıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir