Küresel ısınmayı durdurmanın yolu: Her şeyden yeteri kadar kullanmak

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin tetikleyicilerinden olan karbon salımının azaltılması için Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın kabul edilmesi gibi adımlar sonrasında “karbon ayak izi” kavramı daha sık gündeme gelmeye başladı.

Türkiye, kişi başına karbon salımında 73. sırada

Küresel Karbon Projesi’nin (GCP) 2020 yılı verilerine göre kişi başına düşen karbon miktarı Avrupa’da 6,6 ton iken, Türkiye, kişi başı 4,7 ton karbon salımı ile dünyada 73. sırada yer aldı.

“Tıpı bir yere bastığınızda ayak izinin kalması gibi”

AA’ya açıklamalarda bulunan Eskişehir Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ekoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Cengiz Türe, karbon ayak izini “Tıpkı bir yere bastığımızda ayak izimizin kalması gibi, üretim, tüketim, seyahat dahil her türlü yaşamsal faaliyetimizle ve kullandığımız ürünlerle ortaya çıkardığımız sera gazlarıyla gezegende bıraktığımız etki” olarak tanımladı.

Karbon ayak izi nedir

Karbon ayak izi kavramının metan ve azot oksitler gibi tüm sera gazlarını kapsayan bir ifade olduğu ancak bu gazlar içerisinde en yüksek miktarda bulunanın karbondioksit olması nedeniyle bu adı aldığı bilgisini paylaşan Türe, şöyle devam etti:

“Gezegenimiz sera gazları, bunların etkisi sonucunda ortaya çıkmış olan küresel ısınma, küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği ve şimdi de artık değişiklik kelimesini aşan bir iklim kriziyle karşı karşıya. İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltılması konusunda dünyada son derece hassas uluslararası düzeyde çalışmalar yapılıyor. Türkiye de bu çalışmalarda yerini almak için Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı ve Avrupa Yeşil Mutabakatı için çalışmalar yapacağı bir eylem planı hazırladı.”


“Bireyselden ulusala karbon ayak izi ölçümü gerekli”

İklim krizinin dünyanın hep birlikte çözebileceği bir sorun olduğunu vurgulayan Türe, bu nedenle bireyselden ulusala her düzeyde karbon ayak izi ölçümünün ve azaltımının gerekli olduğunu anlattı.

Türe, “Bir şeyi ölçemediğiniz takdirde yönetme şansınız yok. Karbon ayak izini ölçmek sera gazı emisyonlarındaki artış ve azalmaları inceleme imkanı sunuyor. Her birey, her ülke, dünyamız genel olarak bu süreçte karbon ayak izi metodolojisi ile süreci nasıl yönettiğini, ne kadar ilerleme kaydettiğini ya da kaydetmediğini anlamış oluyor.” dedi.

Karbon ayak izi ölçümü nasıl yapılır

Karbon ayak izinin uzmanlar tarafından oluşturulmuş hesaplama metodolojileri kullanılarak ölçüldüğünü ifade eden Türe, “Karbon ayak izi bireysel, kurumsal, ulusal ve küresel boyutlarda ölçülebiliyor. Çevre hassasiyeti olan bireyler internette var olan karbonmetreler ile konut, ısınma, ulaşım, gıda, parametrelerini kullanarak kendi karbon ayak izlerini yaklaşık olarak hesaplayabilir.” diye konuştu.

“Yeşil seçimler, uzun vadede daha az maliyetli”

Gerek kentsel gerekse endüstriyel karbon ayak izini azaltmaya yönelik faaliyetlerin hem çevresel hem de maddi getirileri olduğunu işaret eden Türe, “Başlangıçta bu süreçlere yapılacak yatırımlar fazladan bir maliyet getiriyormuş gibi gözükse de sonradan ortaya çıkan kazanımlar aslında çok daha fazla getirisi olan şeyler. Yeşil adımlar uzun vadede daha uygun maliyetli oluyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Karbon yoğunluğu azalırsa ne olur

Karbon yoğunluğu yüksek üretimin, enerji maliyetlerinin de yüksek olmasına yol açtığını belirten Türe, “Karbon azaltımıyla enerji maliyetlerini azaltmış oluyorsunuz, çevreye daha az zarar veriyorsunuz ve toplumun daha temiz ürün kullanmasını sağlayarak sosyal bir yarar sağlıyorsunuz. Kısacası, karbon ayak izinde yapılan her birim azaltım hem sosyal hem ekonomik hem de ekolojik anlamda bir fayda yaratıyor.” ifadelerini kullandı.

“Her şey ‘yeteri kadar’ kullanılmalı”

Bireysel karbon ayak izi azaltımı konusunda bilinç ve farkındalık oluşturulması ancak bu farkındalığın aynı zamanda bir davranış biçimi ve tutuma dönüştürülmesi gerektiğini dile getiren Türe, şöyle devam etti:

“Bireysel ölçekte karbon ayak izlerinin azaltılabilmesi için her şeyin ‘yeteri kadar’ kullanılması yaklaşımı benimsenmeli. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki hayatınızda var olan her şeyin miktarını yüzde 50 azalttığınız takdirde yaşam kaliteniz değişmiyor. Demek ki biz aslında yaşam kalitemizi bozmadan ve ‘yeteri kadar’ kavramının kendimiz için sınırlarını belirleyerek bu süreçte daha gerçekçi bir ekolojik vatandaş olarak hayatımızı düzenleyebiliriz. Hayatınızdaki her şeyin yarısını attığınızı düşünün; hayatınızda ne değişir, ne kadar değişir?”


“Günlük hayattaki enerji taleplerini azaltabiliriz”

Yeterli aydınlatma sistemleri, enerji tasarruflu elektronik araç ve gereçler, toplu taşıma veya bisiklet kullanımı, sürdürülebilirlik oranı daha yüksek gıdaların tüketimi gibi tercihlerle bireylerin, günlük hayatlarındaki enerji taleplerini azaltabileceklerinin altını çizen Türe, “Önce enerji verimliliği, sonra enerji tasarrufu, sonra da yenilenebilir enerji sırasını takip etmeliyiz.” uyarısında bulundu.

“Şu anda 1. gezegen kullanıyoruz”

Günümüzde insan aktivitelerinin dünyanın taşıma kapasitesini aşan bir düzeye ulaştığına dikkati çeken Türe, sözlerini şöyle tamamladı:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir